Üç yıl önce evde otururken kendi kendime yazmış olduğum bir hikaye, bu sabah bilgisayarımın bir köşesinden bana el salladı. Yazdığım günden beri belki de açıp okumamıştım. Bu sabah görünce paylaşmak istedim.
Bir Hayat Yolculuğu
Gözünün nuru, biricik Hatice`sinin yüzünü evlendiklerinden bu yana güldürememesi, hep yokluk içinde, kıt kanaat geçinmeleri artık Hasan`ın canına tak etmemiş miydi? Ne yapıp edip gurbete gidecek, iki göz odalı bir ev ve bir traktör parası kazanıp hemen dönecekti. Onun yerinde olmak için bekleyen onlarca kişi ona imrenirken, şimdi bu içinde kanayan sancılı yara da neydi?
Öyle bir yara ki, bütün vücudu kasılıyor, yüreği yanıyor, içi acıyordu. Sanki eline kenetlenmiş olan valiziyle istasyondan içeri girdiğinde, trenin kalkmasını bekleyen yüzlerce kişinin arasına karışmış, tanıdık bir yüz arıyordu. Ama nafile… Onun köyünden gurbete gidecek olan kimse yoktu. Ceketinin cebinden Hatice`sinin vedalaşırken evde ona verdiği yazmayı çıkarıp kokladı, tekrar kokladı ve göğsünün üstüne bastırıp cebine geri koydu.
Etrafına bakındığında herkeste kendi telaşını, korkularını ve umutlarını görüyor gibiydi. Herkes üç kuruş kazanmak için canı gibi sevdiklerini geride bırakmanın burukluğunu yaşarken, bir yandan da yabancı bir memlekete gitmenin, kimsesizliğin korkusunu yaşıyor, başka bir taraftan da eli boş olarak gittiği gurbetten ev, motor, tarla parası kazanıp dönebilmenin umudunu yaşıyordu. Böyle etrafı seyrederken kaç dakika ya da kaç saat geçti hiç farkında değildi. Kolundaki eski, babadan kalma saatine bakarken, trenin gara girdiğini gördü ve herkes gibi o da onları yeni bir hayata, yeni bir başlangıca, yeni bir yolculuğa çıkaracak olan trene doğru ilerledi.
Trene bindiğinde onun yanında oturan Osman isimli gençle tanışmış, hemen kanı kaynamıştı. Saatlerce sohbet ettiler. O da para kazanmak için gurbet yollarına düşmüş, anasını, sevdiğini geride bırakmıştı. Korkularını, umutlarını, planlarını birbirlerine anlatırlarken saatler birbirini kovalamıştı. İkisi de yorgun düşmüş ve uyuyakalmışlardı. Doğan günün ilk ışıklarıyla uyandıklarında birbirlerine sımsıcak gülümsemişler, esneyerek yeni bir güne merhaba demişlerdi. Çantalarından çıkardıkları azıklarından yerlerken kalan yolun nasıl geçeceğini hesaplamaya koyulmuşlar ve bir an önce oraya varıp, nerede, nasıl, kimlerle çalışacaklarını düşünüp tartışırken zaman hızla ilerlemişti.
Hasan, tren görevlisinin onun omzuna dokunmasıyla tatlı uykusundan mı yoksa derin hayallerinden mi olduğunu kestiremediği bir durumdan irkilerek kendine geldi. Tren görevlisi ona neredeyse Almanya`ya vardıklarını söylediğinde, kalbi yerinden sökülecekmiş gibi atmaya başladı. Birkaç saniye içinde heyecanlandı, sevindi, üzüldü, duygulandı, özledi, hüzünlendi ya da umutlarını gerçekleştireceği topraklara kavuştu. Ne olduğunu kestiremediği birçok duyguyu iç içe, peş peşe yaşadı. ….
....................
Gurbete adım atalı iki ayı geçmişti. Hasan küçük, bakımsız ve dar bir odada beraber yaşadığı Osman ve diğer iki arkadaşıyla beraber aynı fabrikada çalışıyor, canını dişine takarak, gecesini gündüzüne katarak kazandığı her kuruşu biriktiriyordu. Böyle devam ederse üç yıla kalmadan düşündüğü parayı biriktirebilir, köyüne geri dönerek ailesinin yüzünü güldürebilirdi. Bu da hayatında en çok istediği şey değil miydi? Burada bin bir güçlüğe katlanmak pahasına da olsa daha çok çalışacak, daha çok yorulacak ve istediklerine kavuşacaktı. Ah bir de birazcık Almanca öğrenebilseydi! Hayatı hiç olmazsa biraz daha iyi olurdu. Üç gün önce canı çok tavuklu pilav çekmişti de, nasıl söyleneceğini bir türlü bilemediğinden, bir türlü markete girip tavuk almaya cesaret edememişti.Hep böyle mi olacaktı? Dilini bilmediği bu yabancı memlekette hep korkak, çekingen, sessiz mi yaşayacaktı? ……
..............................
Aradan tam on üç yıl ve yedi ay geçti. Hasan, oğlu Kemal`in diploma töreninde karısı Hatice`yle birlikte en ön sıralarda yerini almış, hayranlıkla sahnede duran ve Almanya`nın çok iyi bir tıp fakültesinden mezun olan oğullarını seyrederken gözyaşlarını tutamıyordu. Tören bitiminde hanımına: _ Üç yıl için geldiğim gurbet bana on üç yıldan fazla memleket oldu. Ekmeğimi verdi, iş sahibi yaptı, ev sahibi yaptı. Çocuklarıma gelecek oldu. En zoru da sizsiz geçen o ilk iki yıl oldu.
Şimdi burdasınız, benimlesiniz. Hasretimize de değdi, fedakarlığımıza da değdi. Şimdi valizlerimizi hazırla da on beş günlüğüne Türkiye`ye köyümüzdeki iki odalı evimize tatile gidelim. Ne dersin?
Berlin, 2015
Ay ne güzel bir son olmuş ya korkarak okudum Hasan ailesini unutursa diye
YanıtlaSilOhh çok hoşuma gitti
Teşekkürler, mutlu sonları severim. 💕
SilVarsa başka hikayeler, onlar da el sallar inşallah da, biz de okuruz. Gurbet nedir, bunu her halde en iyi siz tanımlarsınız. Belli ki, işiyle, ailesiyle mutlu olmuş Almanya da Hasan. Yine de, bakmışsın bir on üç yıl sonra, bu defa memleketine temelli dönüş yapar Hasan...
YanıtlaSilAslında yazmış olduğum ufak tefek hikayeler var ama hiç biri dijital ortamda değil. Hep kağıt üstünde kalmış. Bunu da bu sabah görünce şaşırdım. Bir o kadar da sevindim. Bir ara toparlayıp, bilgisayara geçersem mutlaka yayınlarım. Sevgilerimle 😊
SilHasret kokulu bir hikaye olmuş.Kalemine sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkürler, biraz öyle oldu 🇹🇷
SilBöyle hikayelerin devamı gelse pek de güzel olur.. :)
YanıtlaSilGüzel olacağı düşünülüyorsa, belki o zaman gelir ✍🏻
SilCok güzel bir hikaye. Bogazim dügümlendi okurken 😊
YanıtlaSilTeşekkürler :)
Silhımmm duygulu bir alamancı hikayesi, ne çok vardır değil mi buna benzer hayatlar. bizim ailede de üç alamancı var :)
YanıtlaSilEvet, biraz klasik olmuş. Şimdi okuyunca daha iyi fark ettim. Ama dediğin gibi, böyle hayatlar hem de pek çoktur. 🍃
SilMutlu sonları severim :)
YanıtlaSilBen deee 🤗
Sil