Deutsche Kinderbücher

31 Mart 2018 Cumartesi

Evde Terazi Yapımı


Bugün market alışverişini yaparken, yanımda küçük oğlum Eren de vardı. Zaten çok fazla bir şey almayacağımızdan dolayı, yürüyerek gittik ve yürüyerek döndük. Dönüş yolunda oğlum, elimdeki poşetlerden birini taşımak istediğini söyledi. Ben de ona içlerinde en hafif olarak düşündüğüm müsli paketini verdim. O da benden, içerisinde iki tane bir litrelik süt olan poşeti istedi. Ben de ona bu poşetin ağır olduğunu ve taşıyamayacağını, eğer isterse müsli paketini taşıyabileceğini, çünkü bunun hafif olduğunu söyledim. O da sanırım müsli kutusunun büyüklüğüne aldanıp, daha ağır olacağını düşünerek, "Hayır, sen bana ağır olanı taşıtmak istiyorsun!" diye bağırmaya başladı. Ben de bir eline müsli paketini, diğer eline de süt poşetini verdim ve hangisinin daha ağır olduğunu sordum. O da bana süt poşetinin daha ağır olduğunu ve taşıyamayacağını, hemen elinden almam gerektiğini söyledi. Sonra müsli kutusunu eline alarak yürümeye devam etti. Eve gelene kadar hiç sesi çıkmayan oğlum, eve geldikten sonra bana, müsli kutusunun süt kutularından büyük olmasına rağmen neden daha hafif olduğunu sordu. Ben de yaşı çok küçük olduğu için, hacim ve kütle kavramlarını hemen söylemek istemedim. Yani anlamayacağını düşündüğüm için böyle bir açıklama yapmamın yersiz olacağını düşündüm. Ona sadece bir maddenin kapladığı yer, yani göründüğü büyüklük ile ağırlığının farklı şeyler olduğunu söyledim. Bir maddenin çok yer kaplasa bile hafif olabileceğini, ya da tam tersi küçük gözükmesine rağmen, çok ağır olabileceğini ekledim. Daha iyi anlayabilmesi için ise bunu ona daha net bir şekilde göstermek istedim. Evde bulunan eşit büyüklükteki iki tane ayakkabı kutusunu, bir elbise askısına bağladım. Bu şekilde küçük bir terazi elde etmiş oldum. Daha sonra terazimizin, yani ayakkabı kutumuzun bir tarafına bolca pamuk doldurdum. Diğer tarafına da bir tane portakal koydum. Portakalın pamuklardan çok daha az yer kaplamasına ve daha küçük görünmesine rağmen, ayakkabı kutusunu, yani terazinin bir kefesini aşağı indirdiğini, oğlum şaşırarak izlemiş ve ne demek istediğimi görerek anlamış oldu. Tabi biraz daha büyüdüğünde kütle ve hacim kavramlarını açıklayarak, kelime hazinesini zenginleştireceğimi, bu yapmış olduğumuz etkinliği hatırlatarak da hafızasını canlandıracağımı düşünüyorum. Oğlum iki yaşında olduğu için, bu yapmış olduğumuz etkinliği bir oyun gibi algıladı ve çok eğlendi ve ayrıca çok güzel bir bilgi sahibi olmuş oldu. Çocuklarına evde böyle çok kısa sürede hazırlanabilecek, basit materyallerden oluşan, eğitici ve eğlendirici aktivite yapmak isteyen tüm annelere tavsiye ederim.
Bu çalışmayı yaparken kullanmış olduğumuz malzemelerimiz:

- İki adet eşit büyüklükteki ayakkabı kutusu ( karton ya da mukavvadan eşit boyda kare kesilerek de yapılabilir)
- Bir adet elbise askısı

30 Mart 2018 Cuma

Makarnadan Kolye




Büyük oğlum Eymen'in doğum günü Mayıs ayında olmasına rağmen, şimdiden hayaller kurmaya başladı. Hangi arkadaşlarını doğum gününe çağıracağını, nasıl bir pasta istediğini, ne tür hediyeler gelebileceğini tasarlamaya ve bunları dillendirmeye başladı. Ben de ona, o güne kadar fikirlerinin değişeceğini, şimdilik çok fazla plan yapmaması gerektiğini, önümüzde daha uzun bir zaman olduğunu söyledim. Geçen hafta benden lego isterken, bu hafta başka bir oyuncak istediğini, haftaya muhakkak fikrinin yeniden değişeceğini, hatta doğum günü yaklaşırken bambaşka bir fikir sahibi olacağını söyledim. O da çocukluğun vermiş olduğu enerji ve heyecan ile isteklerini hala sıralamaya devam etti. Ben de ona, benim doğum günümde onun bana ne alacağını sordum. O da şöyle bir duraksayarak ve biraz da düşünerek "bilmem" diye cevap verdi.  Ben de ona, benim için çok güzel bir mektup yazmasını ve bana çok güzel bir kolye yapmasını söyledim. O da bana mektup yazabileceğini ama kolye yapmasını bilmediğini ve çok zor olduğunu düşündüğünden dolayı yapamayacağını söyledi. Ben de ona tamam diyerek mutfağa geçtim. Evde delikli makarna olup olmadığına baktım ve olduğunu görünce hemen oğlumu yanıma çağırdım. Ona makarnaları göstererek, bunlardan çok mükemmel bir kolye yapılabileceğini ve isterse hemen bugün başlayabileceğimizi söyledim. O da daha önce hiç görmediği bu kolye yapımını öğrenmek istediği ve ilgisini çektiği için, heyecanlanarak "tamam" dedi. Ona masaya oturmasını ve beni beklemesini, benim hemen malzemeleri hazırlayıp önüne getireceğimi söyledim. Sulu boyalarımızı, fırçamızı, makarnaları ve bir tane ipi önüne bıraktım. Ona nasıl yapılacağını, yani makarnaları rengarenk boyaması gerektiğini, daha sonra ipe dizip kolye şekline getirmesi gerektiğini anlattım. İsterse birlikte yapabileceğimizi, isterse de yalnız yapabileceğini söyledim. O da yalnız yapmak istediğini, çünkü yapacağı kolyeyi bana hediye edeceği için, benim görmemem gerektiğini söyledi. Ben de tamam diyerek odaya geçtim ve bir kitap alıp sessizce okumaya başladım. Biraz sonra yanıma gelip, gözlerimi kapatmamı ve o aç demeden açmamamı söyledi. Ben de o aç diyene kadar bekledim ve aç dediğinde, sarı kırmızı renklerden oluşan çok güzel bir makarnalı kolye ile karşılaştım. Çok beğendiğimi ve hemen boynuma takmak istediğimi söyledim. O da yaparken çok zevk duyduğunu, kendisinin artık kolye ustası olduğunu söyledi. Ben de "evet" diyerek onayladım ve başını okşayarak teşekkür ettim. Bir tane de öğretmeni için yapıp yapamayacağını sorduğunda, tabii ki yapabileceğini söyledim. Biraz sonra sarı,kırmızı ve siyah renklerden oluşan bir kolye ve kırmızı-beyaz renklerinden oluşan başka bir kolye ile geldi ve bunları da yarın öğretmenine götüreceğini söyledi. Ben de ona niye bu renkleri kullandığını sorduğumda, öğretmeninin Alman olduğu için, Alman bayrağı renklerinde bir kolye taşımayı isteyeceğini ve bu yüzden ona bu renkleri seçtiğini, ayrıca kendisinin de Türk olduğu için, Türk bayrağının renklerini taşıyan bir kolye hediye etmek istediğini söyledi. Ben de öğretmeninin her ikisini de çok beğeneceğini söyleyerek onu motive ettim. Bu şekilde hem kendisi çok güzel ve eğlenceli bir vakit geçirmiş oldu, hem de ben sessiz bir ortamda kitabından bir bölüm okuyabilme fırsatı elde etmiş oldum. Ayrıca oğlum, yeni bir şeyler öğrenme fırsatı elde etmiş ve değişik malzemelerden değişik tasarımlar oluşturma imkanı bulmuş oldu. Çocuğunuzun evde canı sıkıldığında ve farklı arayışlar içerisine girdiğinizde, yapmanızı tavsiye edebileceğim çok güzel ve eğlenceli bir aktivite. Ayrıca bu çalışma sonucunda çocuğunuz ortaya kolye gibi kullanılabilecek yeni bir ürün ortaya çıkardığı için, kendine olan güveni de gelişecektir. Yaparken kullanılacak malzemelerimiz ise sadece makarna, boya ve ip olduğundan; her an,her dakika yapmaya müsait bir çalışmadır. Yapacak olan herkese bol eğlenceler.

29 Mart 2018 Perşembe

Evde Solunum Sistemi Modeli Yapımı


Bildergebnis für solunum sistemi deneyi
Bugün oğlumla beraber, gelecekte hayatımızın nasıl olacağı konusunda küçük hayaller kurarken, ileride yapmak istediği meslek hakkında da konuştuk. Bana ileride çocuk doktoru olmak istediğini, ama bunu yapmanın ve bu bölümü okumanın çok zor olacağını düşündüğünü söyledi. Ben de ona eğer gerçekten istiyorsa mutlaka başaracağını, düşündüğü kadar zor olmadığını söyledim. Hatta onu biraz cesaretlendirmek ve istediği bölümle ilgili küçük bir çalışma yapmak için kollarımı sıvadım. Ona nasıl soluk alıp verdiğimizi bir deneyle görüp görmek istemediğini sordum. O da sevinçle görmek istediğini ve çok merak ettiğini söyledi. Zaten çok basit olan ve defalarca yapmış olduğum bu deneyi, bir kere de oğluma göstermek ve onunla birlikte yapmak benim için de büyük bir keyif oldu. Hepsi evde bulunan ve basit malzemelerden oluşan bu deneyimiz için gerekli olanlar: 
- Pet şişe
- Oyun hamuru
- Üç adet balon
- Paket lastiği
- İki adet uzun pipet
Bütün malzemeleri hazırladıktan sonra heyecanla yapım aşamasına geçtik. Öncelikle pet şişemizi yarısından kestik ve pipetleri şişenin ağzından geçirip, bunları oyun hamuru kullanarak birleştirdik. Daha sonra şişenin ağzını hava kaçırmayacak ve pipet ucu dışarıda kalacak şekilde oyun hamuru ile iyice kapattık. Elimizdeki iki balonu, şişenin içindeki pipetlerin altta kalan uçlarına lastikle bağladık. Son olarak pet şişenin kesik tarafını balonla kapattık. Tabi bunu yaparken balonun ağız kısmını kesip, gergin bir şekilde paket lastiği ile sabitledik. Vee karşımızda çok basit bir akciğer modeli... 
Bu küçük akciğer modelimizdeki alttaki balonun diyaframı,içteki pipetlerin soluk borusunu, uçlardaki balonların ise akciğer görevini üstlendiğini söyledim. Mekanizmamız tamamen hazır olduktan sonra, pipetimizin ucundan yavaşça üfleyip, alttaki gergin olan balonu ise yavaşça hareket ettirerek nasıl nefes alıp verdiğimizi görmüş olduk. Nefes aldığımızda diyaframın düzleştiğini, akciğerlerin şiştiğini; nefes verdiğimizde ise diyaframın kubbeleştiğini ve akciğerlerin küçüldüğünü, bu deneyimizle görsel olarak kavramış olduk. Evde yapmış olduğumuz bu küçük deney sonucunda oğlum hem yeni kavramlar öğrenmiş, hem ileride yapmayı planladığı meslekle ilgili ve fen bilgisi dersinde öğreneceği konu ile ilgili küçük bir ön bilgisi olmuş, hem de çok keyifli bir vakit geçirmiş oldu. Bu yapmış olduğumuz basit, eğitici ve eğlendirici olan deneyi, tüm anne ve çocuklara tavsiye ediyorum; yapacak olanlara da bol eğlenceler diliyorum.

Her Şeyin Gölgesi Var mıdır?



Bu hafta okullar tatil olduğundan sabahları geç kalkıyoruz, tabi buna bağlı olarak da akşamları hemen uyuyamıyoruz. Dün gece yine oğlumu yatırmaya gittiğimde hiç uykusu olmadığı, uyuyamayacağı gözlerinin parıltısından belliydi. Önce biraz kitap okuduk, sonra ona birkaç bilmece sordum. En son, "Ben giderim o gider, önümde tin tin eder"  bilmecesini sorduğumda, uzun uzun düşündü ve sonra birkaç tiyo verdikten sonra doğru cevabı buldu. "Gölge"
Sonra bana, "Her şeyin gölgesi olur mu?" diye sorduğunda, şöyle bir düşündüm ve aklıma bir şey gelmedi. "Herhalde olur, ama emin değilim, sana yarın söylerim" dedim. Onu uyuttuktan sonra küçük bir araştırma yaptım. Veee gölgesi olmayan bir şey buldum. Bunu ona yarın göstermek için de sabırsızlandım. Sabah olduğunda oğlum, sormuş olduğu bu soruyu çoktan unutmuştu, ama ben bir fırsatını bulup hemen hatırlatmak ve ona gölgesi olmayan bir şeyi göstermek istedim. Bunun için onu diğer odaya çağırdım, perdeleri kapattım ve elime bir kibrit aldım. Daha sonra kibriti yakıp, duvardan 10-15 santim uzakta tuttum ve oğluma bir el feneri verdim. Ona el fenerini duvara doğru tutmasını söyledim. O da duvara doğru tuttu ve duvarda gözüken tek bölge benim elim ve kibritti, yani kibritin alevinin gölgesi gözükmüyordu. Ona dönerek, dün akşam sormuş olduğu "Her şeyin gölgesi var mıdır? sorusunun cevabını görsel olarak vermiş oldum. İyi ki de sorusunun cevabını dün akşam bilmiyormuşum, yoksa kibrit alevi deyip geçecektim ve belki de bunu sonradan bu şekilde göstermeyecektim. Bence göstererek-yaparak-yaşayarak öğretme, en kalıcı öğrenme şekli olduğunu düşünüyorum. Çok basit ve önemsiz gibi görünen ama tabii ki de çok önemli olan bu bilgiyi, oğlumun sormuş olduğun soru sayesinde ben de öğrenmiş, böylece bilgi dağarcığıma yeni bir bilgi eklemiş oldum, bunu da sizlerle paylaşmak istedim. Çocuklarınızla yapabileceğiniz çok basit ve eğlenceli olan bu aktivite için gerekli olan malzemeler ise:
- Bir adet kibrit🔥
- Bir adet el feneri🔦
Yapacak olanlara bol eğlenceler diliyorum. Aktivitemizin içerisinde kibrit olduğu için "dikkat" diyorum.🔥🔥

28 Mart 2018 Çarşamba

Süt Tozu

Bugün bir sosyal medya hesabında okumuş olduğum bu hikaye çok hoşuma gitti ve paylaşmak istedim. Aslında, iyilik olarak bize hediye edildiğini düşündüğümüz bir şey, ve ardından sonuçları... Tabi paylaşmak istememdeki başka bir sebep ise, çocukların deney yoluyla gerçekleri daha güzel kavradıklarını bir kere daha vurgulamak. Bu yüzden evde çocuklarıma bir şey öğretmek istediğim zaman, genellikle deney ve gözlem metodunu kullanırım; herkese de tavsiye ederim.

SÜT TOZU

Görüntünün olası içeriği: 9 kişi
Ankara’da bir ilkokul... 
1955-60’lar, öğrenciler, Amerikan yardımı olarak yurda gelen sulandırılmış süt tozlarını içmek için sıradalar...
O günlerden yaşanmış bir anı 
"1960'lı yıllarda ilkokula gidiyordum. 
Öğretmenimiz süt tozu paketleri dağıttı; Abd'den yardım olarak gelmiş! 
Bizim evde 100'e yakın keçi vardı, 30'dan fazla inek vardı. 
Süt ve yoğurdu satma imkânımız yoktu. 
Bize yetecek kadar her türlü süt ürünümüz vardı. 
Ama ben cicili paketler içindeki süt tozu paketlerini sevine sevine eve getirdim. 
Eve girmeden önce avluda dedemle karşılaştım; 'elindeki nedir?' diye sordu. Açıkladım... 'Bizim sütümüz var, götür onu geri ver, sütü olmayan çocuklara versinler.' dedi. aslında köyümüzde sütü olmayan ev yoktu. ben biraz duraklayıp götürmek istemedim. 'Oğlum, bunlar bizim iyiliğimiz için bunu vermiyorlar, bizi zehirlemek için gönderiyorlar!' dedi. 
Ben okulda aldığım derslerden kendime güvenerek dedeme karşı geldim. 
Söylediklerini okula gitmemiş dedemin cehaletine yordum. 
Ona itirazlar ettim. 
Beni ikna edemeyince inandırmak için bir deneye başvurdu. Güçlü bir köpeğimiz vardı. 'Git, süt tozunu süte çevir getir.' dedi. Gittim, süt tozundan süt yapıp getirdim. Köpeğimiz kulübesinde idi. 
Götürdük ve önüne koyduk. 
Ağzını koydu, yaladı, çekti, bırakıverdi; 'Siz beni zehirlemek mi istiyorsunuz?!.' anlamında hırsla bize baktı. 
Saldıracak gibiydi. 
Kabı aldık. 
Dedem onu suda yıkadı. 
Sonra bana 'git, evden bizim sütten getir.' dedi. 
Evden yarım kilo kadar sütü götürüp yıkanmış kaba koydum. Yine köpeğin önüne sürdük. 
Ağzını koydu. 
Bir defa nefes aldı. 
İki içimde sütü bitirdi. dedem hiç okula gitmemişti ama öğretmenimden ve o sütleri okulumuza gönderen yetkililerden daha çok şey biliyordu..."

Ve bu dağıtılan süt tozlarından sonra Turkiyede ilk "Çocuk felci vakaları görüldü ve felç salgını başladı." Sonra ne mi oldu?
Amerika bize milyon dolarlar karşılığında çocuk felci aşıları sattı..
Ne kadar manidar..
Bizi bomba ve silahlarla öldürenlerin,aşı ve yiyeceklerini masum gördüğümüz sürece daha çok aldanacağız. 
Önce bizi hasta edip,peşine ilaç ve aşısını satıyorlar!
-Alıntı-

Yumurta Yutan Şişe



Bu sabah kahvaltıda misafirim vardı. Türk kahvaltılarının zenginliğini ve çeşitliliğini bilmeyenimiz yoktur. Hele ki bir de misafir gelecekse... Tabi ben şimdi kahvaltı masasındakileri saymayacağım😊. Ancak gelen misafirimin yumurtaya karşı alerjisi olduğunu bilmediğimden, kaynatmış olduğum yumurtalar boşa gitti, sadece onlara üzüldüğümü söyleyebilirim. Neyse, çok güzel geçen bir kahvaltı sohbeti ve ardından yapılan çay keyfi sonrasında masamızı toplamaya başladım. Ama söylemiş olduğum gibi yumurtaların ziyan oluşuna üzüldüğümden, çöpe atmaya da kıyamadım ve illa ki bir şekilde değerlendiririm düşüncesiyle, bir kenara ayırdım. Bugün günlerden pazar olması sebebiyle dün gece çok geç yatan çocuklar için, zaten birazdan kahvaltı hazırlayacağımdan, yumurtaları dolaba kaldırmadım. Onların da pek fazla kaynamış yumurta sevmediğini bildiğimden, pek umudum yoktu ama yine de "denemekte fayda var" diye düşündüm. Birazdan gözlerini ovuşturarak yanıma gelen küçük oğlum Eren, acıktığını söyledi. Ardından büyük ihtimalle onun kalkma sesine uyanan büyük oğlum da yanımıza geldi. Onlara da güzel bir kahvaltı hazırladım ve az önceden kalan kaynamış yumurtaları da önlerine koydum. İkisi de tam tahmin ettiğim gibi yemek istemedi. Birkaç kez ısrar etmeme rağmen ikisi de yemeyince, daha fazla üstelemedim. Galiba yumurtalar çöpe gidiyor diye düşünürken aklıma bir fikir geldi. Onlara dönerek "Siz bu yumurtaları yemezseniz, benim elimdeki bu süt şişesi onları yutacak" dedim. Onlar da şaşırarak "Nasıl yani?" dediler. Ben de ağzı genişçe olan, boş cam süt şişesini önlerine koydum. Büyük oğluma dönerek, önünde bulunan kaynamış ve soyulmuş yumurtayı, şişenin ağzına koymasını söyledim. O da koydu ama yumurta şişenin ağzından içeriye girmedi. Bu sıra oğlum gülerek, "Bak anne, şişe de yumurtayı sevmedi, görüyor musun içine girmiyor" dedi😊. Ben de çaydanlıkta bulunan sıcak sudan, şişenin içerisine bir miktar döktüm(Yaklaşık şişenin yarısına kadar). Daha sonra oğluma, elindeki yumurtayı yine şişenin ağzına koymasını söyledim. O da elindeki yumurtayı, yine az önce yapmış olduğu şekliyle şişenin ağzına koydu. Birkaç saniye içerisinde yumurtamız şişenin ağzından içeri doğru kayarak suyun içerisine düştü. Bu defa ben gülerek, "Sizin beğenmeyip yemediğiniz yumurtayı, şişe nasıl da yuttu gördünüz mü?" dedim. Onlar da şaşırarak, neden az önce yumurtanın şişenin ağzından içeri girmediğini, şimdi girdiğini sordular. Ben de basitçe ve onların anlayabileceği şekilde, bunun hava basıncı ile alakalı olduğunu söyledim. Başlangıçta şişenin içerisi boş olduğu için, iç basınç ve dış basınç oranlarının birbirini çok etkilemediğini, ancak şişeye sıcak su doldurduktan sonra, iç basıncın azaldığını ve dışarıdaki basıncın arttığını; bu sebeple yumurtayı içeri doğru ittirdiğini söyledim. Sanırım bu kadar bilgi, kahvaltı masası için gayet yeterli oldu, gerisini zaten okulda öğrenecekler. Yumurtaları zaten yemeyeceklerini tahmin ettiğim için, çok büyük bir kayıp olmadı. Ayrıca bu sayede küçük bir deney yapmış, bunu çok güzel ve faydalı bir şekilde değerlendirmiş olduk. Kahvaltı yaparken artan yumurtaları farklı bir şekilde değerlendirmek isteyen annelere tavsiye ederim. Yapmak isteyenler için malzemelerimiz: 

- Bir adet kaynamış ve soyulmuş yumurta
- Bir adet ağzı geniş cam şişe (Yumurta sığamayacak genişlikte)
- Kaynamış su

27 Mart 2018 Salı

Yağmur Nasıl Yağar?


Resim Kaynak:http://www.okuloncem.com/forum/etkinlik-odasi/


Bu sabah dışarıda öyle güzel bir yağmur yağıyordu ki, insanın canı dışarıya çıkıp sırılsıklam olana kadar yürümek, koşmak, oynayıp zıplamak ve yağmura karışmak istiyordu. Pırıl pırıl bir hava, yüzünü sıcacık gösteren bir güneş ve aydınlık bir havada iplik iplik yağan, mükemmel bir yağmur🌦. Tabiatın sunmuş olduğu bir sürü güzellik bir arada. Daha ne istenebilir ki? Yağmur, güneş, masmavi gökyüzü ve mis gibi bir toprak kokusu...  Tabii ki biz de iki oğlumla birlikte böyle güzel bir havanın tadını çıkarabilmek için, açtık gökkuşağı renkli şemsiyelerimizi ve yürüdük uzun uzun yol boyu.☂🌂 Yazarken bile şiir gibi, değil mi? İyice yoruluncaya kadar yürüyüp eve döndükten sonra sıcacık bir çay içip dinlenmeye koyulduk. Perdeleri açıp yağmurun yağışını çay içerken evden seyrettik. Hatta gökyüzünde beliren gökkuşağına bakarak tabiatın ne kadar çok güzel ve ne kadar rengarenk olduğunu konuştuk. Birazdan yağmur durdu ve küçük oğlum, "Keşke tekrar yağmur yağsa, ne kadar güzel gözüküyordu" dedi. Ben de "Evde küçük bir yağmur deneyine ne dersiniz?" deyince, ikisi de "Oleeeyyy" diyerek zıpladı. Ben de hemen hazırlıklara başladım. Evimizde küçük çaplı bir yağmur yağdırabilmek için gerekli olan malzemelerimiz: 
- Tıraş köpüğü
- Derin, geniş ve şeffaf bir kap
- Su
- Sıvı gıda boyası
Bütün malzemeleri hazırladıktan sonra deneyimizi yapmaya başladık. Öncelikle derin ve geniş olan cam kabımızın yarısından biraz fazlasını suyla doldurduk. Daha sonra büyük oğlum, suyun üstünü bolca traş köpüğü ile tamamen kapladı. Oğullarıma, bu tıraş köpüğünün buluta benzeyip benzemediğini sorduğumda, "evet" cevabını aldıktan sonra deneyimize devam ettik. Bunun ardından küçük oğluma da gıda boyalarını verdim ve bunları traş köpüğünün üstünden yavaş yavaş damlatmasını söyledim. O da büyük bir sevinçle, gıda boyalarını yavaş yavaş damlattı ve ortaya çıkan mükemmel görüntü sonucunda hepimiz evimizde yağan yağmuru seyretmeye koyulduk. Onlara, tıraş köpüğünün bulutu, suyun gökyüzünü ve gıda boyalarının da yağmuru temsil ettiğini söyledim. İkisi de evde yapmış olduğumuz bu görsel şölen sonucunda, hem eğlenmiş hem de öğrenmiş oldular. Evde yapabileceğimiz böyle basit, eğitici ve eğlendirici bu deneyi, tüm anne ve çocuklara tavsiye ederim. Bol eğlenceler...🌦🌦🌦

26 Mart 2018 Pazartesi

"Mim"lendim 😊


BLOG YAZARINI TANIMA MİMİ


Merhabalar sevgili blog yazarları 💁
Bugün icimdebirfisilti.blogspot.com adlı blog arkadaşım beni bu etkinliğe davet etti. Bu güzel daveti için buradan bir kere daha teşekkür ediyorum. Ayrıca bu mimleme sayesinde sayfadan sayfaya dolaştığımı ve bir çok yeni blog keşfetmiş olduğumu da eklemek istiyorum. Bu etkinliği düşünüp hazırlayanın ve bu şekilde yayanların ellerine, klavyelerine sağlık diyor ve soruları cevaplamaya geçiyorum.

1- Nerelisiniz ?

Kocaeli' liyim ama yaklaşık 11 senedir Almanya' da (Berlin'de) ikamet ediyorum.

2-Burcunuz ?


Tipik bir yengeç burcuyum 

3-Bloglarda en çok ilginizi çeken şeyler ?


Okumayı çok sevdiğim için kaliteli olan her türlü yazıyı severek okuyorum. Blog yazmaya çok yeni başladığım için, şu an karşıma çıkan tüm bloglar ilgimi çekiyor diyebilirim.

4- En sevdiğiniz mevsim ?


Kesinlikle yaz 🌞🍉🍦

5-Yabancı Diliniz ?


Almanca ve İngilizce

6- Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Bol bol kitap okuyarak, yazı yazarak, iki çocuğumla evde ve dışarıda çeşitli aktiviteler yaparak değerlendiriyorum.

7- En son okuduğunuz kitap ?


Ein Bild Von Dir (Jojo Moyes)

8-Hayatınızda pişman olduğunuz bir şey


Çok basit ve kaydadeğer önemli bir pişmanlığım olmadığı için, şu an hatırıma gelmiyor. Mutlaka olmuştur ama beni ve hayatımı çok fazla etkilemediği için "pişmanlık" kelimesi sanırım biraz ağır gelebilir. 🙏

9- Tuttuğunuz takım ?


Galatasaray takımını tutuyorum, ama sözde tutanlardanım, çünkü oyuncularını bile tanımıyorum. Sadece hangi takımı tuttuğumu soranlara, Galatasaraylıyım demekle yetinenlerdenim.

10- Çantanızdan eksik etmediğiniz şeylerden bazıları ?


Cüzdan, mendil, cep telefonu, anahtar...

11- En sevdiğiniz içecek


Kesinlikle Türk kahvesi
12- Ve Son Olarak Bloğunuzdan Hiç Para Kazandınız mı?

Çok çok yeni olduğum için hayır diyebilirim.

Şimdi  bu mimi cevaplamasını istediğim iki arkadaşımı etiketleyeceğim.   

Serpil Başarır
Mehmet Şahin


25 Mart 2018 Pazar

Evde Renkli Yumurta Nasıl Yapılır?


Ähnliches Foto


Yakında başlayacak olan Paskalya Bayramı dolayısıyla, bütün marketlerde yerini alan renkli yumurtaları gören benim minikler, boyanmış olan rengarenk yumurtaları satın almak isteyince, buna bir çözüm bulmam gerekti. Bildiğim çok basit bir yöntem vardı aslında, ama sadece yumurtanın kabuğunun rengini sarıya ya da kırmızımsı bir renge dönüştürebilecek bir yöntem. Bunu bir çocuk kanalında izlemiştim ve bayağı ilgimi çekmişti, ama hiç yapmamıştım. Soğan kabuğu ile yumurtanın rengini değiştirmeBu yöntemle hem yumurtaya kimyasal boya girmediği için, yani doğal yöntemlerle boyandığından dolayı, yenmesinde de hiçbir sıkıntı olmuyor. Gönül rahatlığıyla evde çocuklarımıza renkli yumurta yapmış, hem de bu yapmış olduğumuz yumurtaların tadına bakma imkanına sahip olmuş oluruz diye düşündüm ve yapmaya karar verdim. Küçük oğlum ısrarla renkli yumurtalara doğru yönelince, ona evde daha güzellerini yapacağımızı, eğer bunları alırsak sadece birkaç defa bakıp, oynayıp, çöpe atacağımızı, yani ziyan olacağını; ama evde yaparsak, yaptıktan sonra onları yiyebileceğimizi söyledim. Onu bu şekilde ikna ettikten sonra eve geldik ve renkli yumurtalarımızı yapmaya koyulduk. Onlara sadece sarı ve kırmızı kabuklu yumurta yapacağımızı söyledim. Büyük oğlum Galatasaray'lı olduğu için bu olaya bayağı sevindi ve hiç başka bir renk konusunda ısrar etmedi. Küçük oğluma ise zaten sadece heyecan gerektiğinden, renk fark etmiyordu, yeter ki bir değişiklik olsun😊. Ben hemen yumurtalarımızı renklendirmek için gerekli olan malzemeleri hazırlamaya başladım. Bunun için gerekli olan malzemeler: 

- 2 Yumurta
- 2 Adet Soğan kabuğu (Bir adet kırmızı, bir adet sarı soğan kabuğu)
- Bez ya da Mendil
- Isıya Dayanıklı İp

Yapımı ise gerçekten çok çok basit oldu bizim için. Öncelikle iki adet temiz bez parçamızı (tabi mendil de kullanılabilir) mutfak tezgahımızın üzerine serdik. Daha sonra iki bezimizin üzerine de soğan kabuklarını yerleştirdik (birine kırmızı renkli soğan kabuğunu, diğerine ise sarı renkli olan soğanın kabuğunu). Ardından yumurtalarımızı soğan kabuklarının üzerine koyduk ve bezle yumurtamızı sıkıca kapattık. Bezin açılmaması için ağzını iple bağladık. İki yumurtayı da aynı bu şekilde yaptıktan sonra tenceremizde kaynamış olan suya yumurtalarımızı bıraktık ve yaklaşık 25-30 dakika boyunca haşladık. Kaynayan yumurtalarımızı kaşık ile sudan çıkardık ve soğumaya bıraktık. Elle tutulabilir sıcaklığa geldikten sonra, yumurtalarımızın üzerindeki bezi çıkarttık, soğan kabuklarından temizledik ve karşımızda iki tane renkli yumurtamız oluştu. Biri sapsarı, diğeri ise kırmızımsı. Yapımı hem çok basit oldu, hem de bekleme aşamasında, acaba neyle karşılaşacağımızı düşündüğümüzden heyecanlı bir bekleyiş oldu. Ayrıca marketlerde satılan, kimbilir ne zaman pişmiş olduğu belli olmayan, kimyasal boyalarla boyanmış, zararlı yumurtaları alıp, biraz sonra çöpe atacağımıza, evde tertemiz soğanımızın kabuğundan, tazecik yumurtamızla, mis gibi bir çalışma elde etmiş olduk. Yaparken ben bile çok eğlendim diyebilirim, hatta yumurtalar piştikten sonra, bezi açarken çocuklardan çok heyecanlandım. Ya olmamışsa diye de korktum. Ama açtığımda tam istediğim gibi mükemmel bir görüntü ile karşılaşınca çok da mutlu oldum. 
Hatta bir dahaki sefere, soğan kabuklarının arasına pirinç, mercimek taneleri, maydanoz ya da nane yaprakları da ekleyeceğim. Bu şekilde desenli ve renkli bir yumurta elde etmiş olacağız. Yumurta sevmeyen çocuklara da yumurtayı sevdirmek için bir vesile olabileceğinden, bütün annelere tavsiye ediyorum ve yapacak olan herkese bol eğlenceler diliyorum.

24 Mart 2018 Cumartesi

Limondan Pil Yapmak


Dünkü yapmış olduğumuz patates ampulü deneyi oğlumun o kadar çok hoşuna gitmiş olacak ki, akşam eve gelince babasına ballandıra ballandıra anlattığını görünce, bu türlü deney ve aktiviteleri çoğaltmaya karar verdim. Dünkü deneyden sonra, patatese karşı olan bakış açım gerçekten çok değişti diyebilirim😊 . Önceden gözümde sadece bir besin kaynağı iken, şimdi ise hem besin, hem de bir enerji kaynağı. Acaba patates dışında hangi yiyeceklerle bu türlü faaliyetler yapabiliriz diye araştırırken, ilk olarak gözüme limon çarptı. Limonun da hemen hemen apaynı işlevi yaptığını gördüm. Ayrıca kullanacağım malzemeler de neredeyse dünkülerin aynısı olduğu için, hemen bugün de bu "Limondan Pil Yapmak" deneyini yapmaya karar verdim. Buzdolabını açıp yeterli limon olup olmadığına baktığımda, 4 tane limon olduğunu gördüm. Bunun da bana yeteceğini düşündüm. 
Oğlumu okuldan almaya gittiğimde yüzündeki mutluluk ifadesini görünce hemen dünkü yapmış olduğumuz aktiviteyi okulda da anlattığını anladım. "Bugün okul nasıl geçti?" diye sorduğumda, bana patates ampulü deneyimizi öğretmenine ve arkadaşlarına anlattığını, hepsinin çok merak ettiğini ve bir gün okulda da yapıp yapamayacağını sordu. Ben de öğretmeni izin verirse, tabii ki yapabileceğini söyleyince sevinerek bir "oleey"dedi. Bu sırada bir arkadaşı da yanımıza gelerek,  Eymen'in onlara çok güzel bir deney yaptığımızı anlattığını ve bir gün onun da bize gelip, beraberce yapıp yapamayacağımızı sordu. Ben de ona bugün de farklı bir deney yapacağımızı, eğer annesi izin verirse bize gelebileceğini ve bugünkü deneyimizi ona da gösterebileceğimizi söyledim. Bu sırada onu almaya gelen annesini beraberce gördük ve izin istedik. Hatta isterse annesinin de bizimle birlikte gelebileceğini söyledik. O da severek kabul etti ve böylece deneyimizi iki anne-iki çocuk şeklinde yapmaya karar verdik. Eve geldiğimizde önce küçük bir şeyler atıştırdık, kahvemizi içtik ve çocukların sabırsızlıklarına daha fazla dayanamayarak, hemen deneyimizi yapmaya koyulduk. Öncelikle kullanacağımız malzemelerimizi masamızın üzerine koyduk. Bunlar: 

- Dört adet limon
- Dört adet bakır para 
- Dört adet çivi
-  Bir adet LED lamba
- Tel ya da kablo

İlk önce, her limonumuza birer adet çivi batırdık. Daha sonra çividen biraz uzağa, bakır paralarımızı batırdık. Bakır paraları direk olarak batırmak zor olduğu için, önce bıçakla biraz kestik, daha sonra kesik olan yerin içerisine paralarımızı batırdık. Son olarak ise kablomuzu çivi- para -çivi-para sıralamasına göre birbirine bağladık. Aslında buradaki çivi ve paranın; birinin eksi, birinin artı kutup olduğu için elektrik oluşturduğunu, bu şekilde akım hareketi sağladığını söyledik. Daha sonra ise bir ucu boşta kalan bağlantı kablolarımıza temas edecek şekilde ampulümüze ekledik. Veeee küçük bir aydınlık elde etmiş olduk. Tabi bizim küçüklerin de mutluluğuna diyecek yoktu. Böyle küçük bir deneyi arkadaşı ile birlikte yapmış olmanın sevinci, hem oğlumu hem de arkadaşını daha çok motive ettiğini ve böyle aktivitelere karşı daha fazla ilgi duyacağını, ileriki zamanlarda bu konuların derste karşılarına çıkmasıyla daha başarılı olacaklarını düşünüyorum ve tüm annelere tavsiye ediyorum. 


23 Mart 2018 Cuma

Patates Lambası

Yedi yaşındaki oğlum Eymen, araştırmayı, deneyler yapmayı, yeni yerler, yeni şeyler görmeyi ve keşfetmeyi çok sever. Ben de onun boş zamanlarında, hem bu ilgisini tatmin etmek, hem de ufkunu genişletmek adına birlikte neler yapabileceğimiz konusunda küçük bir araştırma yaptım. Yapacağımız çalışmanın, hem evde yapılabilecek basit bir aktivite olması, hem kullanılacak olan malzemelerin kolaylıkla temin edilebilecek ya da evde bulunabilecek nitelikte olması tabii ki ilk tercihimdi. İnternet sayfalarında gezinirken, karşıma patates lambası çıktı. Ben bugüne kadar patatesi yiyecek olmasının dışında, sadece birkaç kez okulda patates baskısı için kullanmıştım. Onun dışında bir şeye yarayacağını hiç düşünmemiştim. Benim bile gerçekten çok ilgimi çeken bu deneyin, eminim oğlumu da çok heyecanlandıracağını ve yaparken çok zevk duyacağını düşündüğümden, hemen bu aktiviteyi yapmaya karar verdim. Gerekli olan malzemelere baktığımda, hemen hemen hepsinin evde olan malzemelerden oluştuğunu gördüğümde sevincim iki kat arttı diyebilirim. Almam gereken sadece bakır tel ve bakır çubuk vardı. Bunları da oğlumu okuldan almaya gittiğimde, geri dönüş yolunda nalburdan kolaylıkla temin edebileceğimden, benim için hiçbir sıkıntı yoktu. Bu zamana kadar oğlumla pek çok aktivite yapmamıza karşın, ilk defa bu patates lambası deneyi beni çok heyecanlandırdı. Sanırım bu zamana kadar yapmış olduklarımızı, ben hayatımda en az birkaç defa, ya çocukluğumda öğretmenlerimle ya da okulda öğrencilerimle birlikte yapmıştım. Ancak bu deneyi ilk defa oğlumla birlikte yapacağımdan dolayı, nasıl bir şeyle karşılaşacağımız benim için de sürpriz olacağından, bu kadar heyecan duyduğumu sanıyorum.
Öncelikle evde olan malzemelerimi hazırlayıp, hepsini bir karton kutunun içerisine koydum. Deneyimiz için gerekli olan malzemeler:
- İki adet küçük boy patates (8 dakika pişirilmiş)
- Üç adet bakır tel
- İki adet bakır çubuk
- İki adet çivi
- Bir adet küçük ampul  (1,5 v)
Oğlumu okuldan aldıktan sonra geri dönüş yolunda, nalbura uğradık ve evimizde bulunmayan iki adet bakır çubuk ve üç adet bakır teli satın aldık. Oğlum bana bunları neden aldığınızı sorduğunda, ona çok güzel bir sürprizim olduğunu, birlikte çok güzel bir deney yapacağımızı, hatta yapmak için çok sabırsızlandığımı söyledim. Israrla bana ne deneyi yapacağımızı sorduğunda, ben de ona patates lambası oluşturacağımızı söyledim. Tam tahmin ettiğim gibi oğlumun da çok ilgisini çekti. Hızlıca eve gittik ve hazırlamış olduğum kutunun içerisine, yeni aldığımız malzemelerimizi de koyduk. Hemen ev moduna geçtikten sonra, heyecanla deneyimizi yapmaya başladık. Aslında bende biraz tedirginlik de vardı, çünkü sonucunu daha önce kendi gözlerimle görmediğim için, "Ya başaramazsak!" endişesi taşıyordum. 
Öncelikle patateslerimizin içini ampulümüzün sap kısmı sağacak şekilde oyduk. Daha sonra, iki bakır telimizi, iki bakır çubuğumuzun etrafına sardık. Her birini birer patatese sapladık. Üçüncü bakır telimizin bir ucunu çivilerden birine,diğer ucunu ise diğer çiviye sarıp, yine patateslerimize sapladık. Tabi bunların birbirine temas etmemesi için, birbirine çok yaklaştırmadan, aralıklı olarak batırdık. Son olarak ise ampulümüzü telin gevşek iki ucuna temas edecek şekilde patatesin içerisine yerleştirdik. Gerçekten inanılması zor gibi gözükse de,  ampulümüz yandı. Oğlumla ikimiz şaşkınlığımızı ve sevincimizi gizleyemeyen gözlerle birbirimize bakıp sarıldık. Bu deneyimiz bizim için hem heyecan dolu, hem de çok eğlenceli oldu diyebilirim. Yapımının çok kolay olması ve malzemelerinin de çok kolay temin edilebilmesinden dolayı bu deneyi herkese tavsiye ediyorum.

22 Mart 2018 Perşembe

Dökülmeyen Su


Oğlum geçen hafta arkadaşları ile gittikleri bir sirkte palyaçonun, elindeki bardağı ters çevirdiğini ve bardağın içerisindeki suyun yere dökülmediğini görmüş, bu durum çok ilgisini çekmiş ve defalarca da evde anlatmıştı. Bugün hasta olduğu için okula gidemediğinden, onu evde biraz eğlendirebilmek için palyaço olmaya karar verdim. Tabi bunun İçin rengarenk palyaço kostümüm yoktu. Ama sadece kartondan huni şeklinde bir şapka yaptım ve üzerine noktacıklar çizip, rengarenk boyadım. Aslında palyaço denilince aklıma hemen ilk olarak kırmızı bir burun geldiğinden, bu ayrıntı olmazsa olmaz diye düşündüm ve hemen yapmaya karar verdim. Nasıl yapabileceğim konusunda fikir yürütürken, etrafı kolaçan etmeye ve hangi malzemeyle bunu yapabileceğimi araştırmaya başladım. En basit ve pratik olarak, buzdolabındaki yumurta kartonunu kullanmaya karar verdim. Tabi bunu pinpon topuyla yaptıklarını biliyorum ya da renkli kırmızı süngerlerle... Ancak evde böyle bir malzemem olmadığı için, bana en mantıklası, şimdilik yumurta kutusu geldi. Yumurta kutusundan bir tanelik kısım kestim ve bunu kırmızı boya ile boyadım. Boya iyice kuruduktan sonra kırmızı burnumun, yani minik yumurta kutucuğunun iki kenarına delik açtım ve aynı yüze takılan maskeler gibi lastik ip taktım. Artık burnum da hazır oldu. Bir de yanağıma kırmızı rujla noktacıklar yaparsam, tam palyaço olurum diye düşündüm ve hemen yapmaya başladım. Üç nokta sağ yanağıma, üç nokta sol yanağıma...🎩🙅 
Şapkamı ve kırmızı burnumu da taktıktan sonra aynaya baktım ve komik görüntüme gülerek oğlumun yanına geldim. Oğlum beni görür görmez anneeeee diyerek el çırpmaya başladı. Aslında ateşi vardı ama hemen yatağından fırlayarak doğruldu ve pür dikkat beni izlemeye başladı. Ben de oğluma, bugün ona evde dökülmeyen su gösterisi yapacağımı söyledim. Heyecanla beni izlemeye devam etti. Bir su bardağını ağzına kadar, hiç boşluk kalmayacak şekilde suyla doldurdum. Daha sonra oğluma dönerek, bu bardağı ters çevirirsem içerisindeki suyun dökülüp dökülmeyeceğini sordum. O da geçen haftalarda sirkteki palyaçodan gördüğü için, belki dökülmeyeceğini söyledi. Ben de bardağı ters çevirdim ve su tamamıyla döküldü. (Tabi bardağın altına boş bir leğen koymuştum).
Sonra bardağı yine aynı şekilde tamamen ağzına kadar doldurdum. Daha sonra elimde tuttuğum boş bir A4 kağıdını bardağın üstüne kapattım. Oğluma dönerek, şimdi bardağı ters çevirirsem içerisindeki suyun dökülmeyeceğini söyledim. O da bütün dikkatini bana ve bardağa yoğunlaştırarak heyecanla izledi. Evet, bardağı ters çevirdim ve bu defa su dökülmedi. Oğlum sevinçle el çırptı ve benim de gerçek bir palyaço olduğumu, sihirbazlık yapabildiğimi söyledi. Ben de ona, bunun sihirbazlıkla alakasının olmadığını, ilk yaptığımızda bardağın ağzında kağıt parçası olmadığından suyun döküldüğünü, ikincisinde ise bardağın ağzında kağıt olduğundan dolayı suyun dökülmediğini söyledim. Bardağın ağzındaki kağıt parçasına etki eden iki basınç olduğunu, bunlardan birinin bardakdaki suyun basıncı, diğerinin ise açık hava basıncı olduğunu söyledim. Havanın yaptığı basınç, suyun yaptığı basınçtan daha büyük olduğu için, bardağın içindeki su basıncının kağıdı itmeye yetmediğini ve bu şekilde suyun bardakta kaldığını, dökülmediğini ekledim. 
Daha sonra başımdaki şapkayı ve burnumdaki kırmızı palyaço burnunu oğluma takarak, onun da aynısını yapabileceğini söyledim.O da başarıyla yaptıktan sonra, sevinçle yatağına geri döndü ve mutlu bir şekilde dinlenmesine devam etti. Bugün hasta olup da okula gidemeyen oğlumu evde hem eğlendirirmiş, hem de küçük de olsa bir bilgi sahibi yapmış oldum. Aynı zamanda hasta olduğu için neşesiz halini bir miktar azaltmış ve yüzünde gülümseme oluşmasını sağladım. Tüm aşamalarıyla çok basit ve eğlenceli olan bu çalışmamızı da tüm annelere tavsiye ediyorum. 
Bunu yaparken kullandığımız malzemeler:
- Bir bardak su (Önemli olan su ile kağıt arasında hiç boşluk kalmamasıdır, bu yüzden su ağzına kadar, tamamen dolu olmalı)
- Bir adet kağıt

21 Mart 2018 Çarşamba

Elektriklenme Deneyi

Gelecek olan misafirim için son hazırlıkları tamamlayıp odaya geçtiğimde, karşılaştığım manzara karşısında şaşkına döndüm. Odanın her tarafı minik minik peçete parçalarıyla kaplanmıştı. Küçük oğlum Eren, elindeki peçeteyi minik parçalara bölmüş,  odanın her tarafına sermiş, daha sonra da bir kenara çekilip elindeki arabayla oynamaya koyulmuş. Beni gördüğünde, sanki çok güzel bir iş yapmışçasına, bir yandan küçük peçete parçalarına, bir yandan da yüzüme bakıp gülümsüyordu. Tam bu sırada da eve ilk defa misafir olarak gelecek olan arkadaşım mesaj atarak, az sonra kapının önünde olacağını bildirdi. Ben de büyük oğluma, bana yardım etmesi gerektiğini ve çabucak yerdekileri toplamak zorunda olduğumuzu söyledim. Böylece ikimiz birlikte yerdeki bütün kağıt parçalarını topladık ve çöpe attık. Son olarak elimdeki tarakla saçımı düzelttim ve kapıya doğru yöneldim. Bu sırada tam önümde minik bir peçete parçası gördüm. Gayri ihtiyari, elimdeki tarağı kazağıma biraz sürttükten sonra, yerdeki küçük peçete parçasına doğru uzattım. Tarak, peçete parçasını kendine çekti ve onu da çöpe atarak, çalan zile doğru yöneldim. Uzun zamandır görmemiş olduğum arkadaşım kapının ardından içeri geldiğinde, uzunca sarılarak özlem giderdik. Beraberce uzun uzun sohbet ettik ve geçmişteki günlerden bahsederek birlikte ne kadar çok anı biriktirdiğimizi farkettik. Günün sonunda evine gitmek için hazırlanırken, en kısa zamanda tekrar buluşmak için sözleştik. Onu yolcu edip içeri girdiğimde bu defa da büyük oğlum Eymen'in başka bir peçeteyi parçaladığını gördüm. Tam neden öyle yaptığını soracağım sırada, elindeki plastik tarağı gördüm. Tarağı almış, peçetelerin üzerine doğru tutuyordu. O anda ne yapmak istediğini anladım. Ne yapmak istediğini sordum. O da bana, benim yerdeki peçete parçasını tarakla çektiğimi gördüğünü; bu yüzden kendisinin de tarakla peçeteleri çekmeye çalıştığını, ancak bu peçetelerin çekilmediğini söyledi. Ben de ona tarağı bana uzatmasını ve beni izlemesini söyledim. Ben de elimdeki tarağı yine kazağıma doğru iyice sürttüm ve hemen peçetelere doğru uzattım. Tarağın peçete parçalarına yaklaşmasıyla, bu küçük parçaların tarağa yapışması bir oldu. Bu şekilde de oğlum olayın püf noktasını görmüş oldu. Neden böyle olduğunu sorduğunda; sürtünen cisimlerin ısınarak, elektriklendiğini ve bu yüzden aralarında çekim kuvveti oluştuğunu söyledim. Hatta bu sırada küçük oğlumun oynamakta olduğu balonu göstererek, onu da saçlarına sürtmelerini istedim. Büyük oğlum Eymen, hemen balonu alarak, saçına hızlı hızlı sürtmeye başladı. İyice sürttükten sonra, balonu masanın üzerinde duran gazeteye yaklaştırmasını söyledim. Balonu yaklaştırmasıyla, gazete kağıdının yukarı doğru kalkması bir oldu. Tabii ki balonun bu şekilde elektriklenmesi çok kuvvetli olmadığından dolayı, gazetenin sayfası tamamen açılmadı ama bir miktar yükseldi. Bu da aslında konuyu basitçe ve ana hatlarıyla anlaması için şimdilik yeterli oldu.
Yapılması çok basit ve hızlı olan, ancak öğreticiliği yüksek olan bu deneyi, iki farklı şekilde oğluma göstererek, bu konu hakkında ön bilgi sahibi olmasına yardımcı oldum. Büyük ihtimalle okulda bu konu karşısına çıktığında, yapmış olduğumuz bu deneyi hatırlayacak ve konuya daha hakim bir şekilde derste başarılı olacaktır.
Çocuğumıza elektriklenme olayını evde anlatmak için kullanabileceğimiz malzemeler:
- Plastik tarak, çubuk, balon, vb.
- Kağıt parçaları

Hem iyi eğlenceler, hem de iyi öğrenmeler dileklerimle...

20 Mart 2018 Salı

Sütlü Renk Cümbüşü

Suyun üzerinde dalgalanan renklerin görsel bir şölen oluşturduğu Ebru Sanatı, küçüklüğümden beri hayranı olduğum, ancak hayatımda sadece bir defa yapabilme imkanı bulduğum çok mükemmel bir sanat olmasının yanında, mükemmel bir boş vakit değerlendirme aktivitesidir. Gerek günlük hayatın getirmiş olduğu yoğunluktan, gerek gözardı edişimden, gerekse malzemelerinin elimin altında olmayışından dolayı çok sevdiğim ve özlem duyduğum bu sanatı icra edemeyişimin eksikliğini, bugün bir alışveriş merkezinde tesadüfen karşıma çıkan bir kravatın üzerindeki ebru desenini görmemle fark ettim. Bildiğim kadarıyla geçmişte toplumumuzda, özellikle Osmanlı Dönemi'nde ebru çalışmaları sanatsal açıdan, özellikle kağıt süsleme sanatları içerisinde en önemlilerinden biri idi. Çok eski tarih kitaplarının cilt kapaklarına, sayfaların içindeki yazıların arka planlarına, hatta eski duvar kağıtlarına, ahşap ve camdan yapılmış süslemelere baktığımızda, ebru sanatı ile karşılaşmamız mümkündür. Ancak günümüzde bence gerektiği yeri koruyamamış ve bir çok sanat dalının altında kalmıştır. 
"Renklerin suyla dans ettiği sanat" olarak da tanımlanan ebru çalışmasını, en kısa zamanda yapmaya karar vererek, gerekli olan malzemeleri temin etmeye bugünden başladım. Tabi bütün malzemelere bugün ulaşamadığım için, sanırım birkaç gün beklemek zorundayım. Başta da söylemiş olduğum gibi hayatımda bir defa yaptığımdan ve üzerinden çok uzun zaman geçmiş olduğundan dolayı, yapımını bir defa daha hatırlamak için internette dolaşırken, çok güzel bir etkinlikle karşılaştım. Tabi bu gerçek bir ebru sanatı değildi, fakat evde çocuklarla yapılabilecek ve ebru sanatını andıracak güzel ve eğlenceli bir çalışmaydı. Malzemeler için de, alışverişe çıkmama gerek yoktu; çünkü evde olan süt, bulaşık deterjanı, kürdan ve boya yetiyordu. Aslında oğlumun okuldan gelmesini beklemeden, hemen yapmaya karar verdim. Ama sonradan böyle güzel bir çalışmayı oğlumla beraber yapmak, onun da böyle görsel bir şölene şahit olmasına sebep olmak ve güzel vakit geçirmesini sağlamak için onu beklemeye karar verdim. 
Onu okuldan almaya gittiğimde keyfinin olmadığını fark ettim. Hasta olup olmadığını sorduğumda, hasta olmadığını, ancak teneffüste düştüğü için dizinin acıdığını söyledi. Ben de dizine baktım ve aslında çok önemli bir şey olmadığını gördüğümde içim rahatlayarak, birazdan geçeceğini söyledim. Onu biraz da neşelendirmek için, evde çok güzel bir şey yapacağımızı söyledim. Heveslendiği için sanırım, dizinin acısını unuttu ve yüzüne bir gülümseme yayıldı. Eve geldikten sonra hemen yıkanıp, üzerini değiştirdi ve süt ile yapacağımız ebru çalışmasını yapmaya başladık. Bunun için, boyanın hareketlerini şeffaf ortamda daha rahat görebilirsin diye borcam kullandım. Borcamı masanın üzerine koydum ve içerisine bir miktar süt döktüm. (Yaklaşık 2-3 bardak civarında) Sonra oğluma sarı, kırmızı, yeşil ve mavi renk boyaları verdim (Biz guaj boya kullandık ama sulu boya, gıda boyası ve benzeri diğer boyalar da kullanılabilir). Boyaları sütün içerisine damlatmasını istedim. Her renk boyadan bir miktar sütün içerisine damlattı. Daha sonra elimdeki kürdanı deterjana batırarak  oğluma verdim ve renklerin ortasına dokundurmasını söyledim. Kürdanı renklere dokundurduğu anda, çok güzel bir renk cümbüşü ortaya çıktı. Kürdanımızı bir kaç defa deterjana sürüp, aynı işlemi uyguladık ve mükemmel bir görüntüyle karşılaştık. Hatta bu deneyi yaparken, aklıma "Kaçan Karabiberler" deneyimiz geldi. Orada da kara biberler, deterjan gördüğünde kaçmışlardı ve çok eğlenceli bir çalışma yapmıştık. Hem eğlenmiş hem de öğrenmiştik. Bu deneymizde de deterjanın, sütün içerisindeki yağ moleküllerini uzaklaştırdığını ve bu yüzden böyle bir görüntüyle karşılaştımızı söyledim. Bu çalışmanın ebru sanatına biraz benzediğini, haftaya eğer bütün malzemelerim tamamlanırsa, onunla gerçek bir ebru sanatı çalışması yapacağımızı söyledim. Bugün de hem çok eğlenceli bir çalışma yapmış olduk, hem de oğlum ebru sanatı hakkında küçük bir bilgi sahibi olmuş oldu. Eğlenmek ve öğretmek isteyen bütün annelere tavsiye ediyorum. Ben bu çalışmamızda kısaca sütlü renk cümbüşü adını verdim. Bu çalışmayı yapacak olanlar için malzemelerimiz: 

- Bir adet tepsi
- Tepsinin büyüklüğüne göre, üç ya da dört bardak süt
- İstenilen renkte ve istenilen çeşitte boyalar
- Kürdan ya da kulak çubuğu
- Bulaşık deterjanı

19 Mart 2018 Pazartesi

Renkli Marullar


Bildergebnis für renkli lahanalar  
(Fotograf kaynak:pagingfunmums.com)


Normalde gıda boyasını evime kolay kolay sokmam diyen kişilerden bir tanesiydim.  Hayatımda sadece bir defa pasta yaparken kullanmıştım, o kadar. O da yıllar önceydi. Geçen hafta oğlumun okulunda yapacakları bir çalışma için öğretmen isteyince mecburen yeniden almak zorunda kaldım. Oğlum artan malzemeleri eve getirince, atmaya da kıyamadım. Ne yapsam diye düşünürken aklıma hemen geçen haftalarda yapmış olduğumuz renk değiştiren çiçekler deneyi geldi. O deneyi mürekkeple yapmıştık, şimdi de gıda boyasıyla denemek farklı olabilir mi diye düşünürken, "cık" dedim. Neden iki defa aynı deneyi yapıyorum ki? Hem şu anda evde rengini değiştirebileceğim beyaz bir çiçeğim de yok. Gıda boyalarını elime aldım ve tam çöpe atacağım sırada aklıma marullar geldi. Bu defa da renk değiştiren marul yapsak nasıl olur acaba?  Elimde bir adet kırmızı bir adet sarı ve bir adet mavi gıda boyası var. Üç farklı renkte, üç farklı marul yaprağı elde etme fikri de hiç fena değil. Oğlumu yanıma çağırdım ve onu, ayaküstü küçük bir sınava tabi tuttum. Renk değiştiren çiçekler deneyini nasıl yaptığımızı ve çiçeğin neden renk değiştirdiğini bana kısaca anlatmasını söyledim. Gerçekten harfi harfine, şekli şekline, sanki şimdi yapmışız gibi anlattı. Neden renk değiştirdiğini de bir çırpıda söyledi. Bitki köklerinin suyu emdiğini ve bu yüzden içinde bulunduğu suyun da rengini aldığını anlattı. Aslında onun bunları anlatması, benim de evde onlarla birlikte yapmış olduğum bu çalışmaları başarıyla yürüttüğümü temsil ettiğinden, hem onunla hem de kendimle gurur duydum. Şimdi ona elimdeki gıda boyalarının da aynı görevi yapıp yapamayacağını sordum. O da bana yapabileceğini söyledi. Ben de hemen buzdolabından marulu çıkarttım ve bu maruldan üç yaprak koparttım. Daha sonra oğluma, bu üç marulu, gıda boyalarını ve içi su dolu olan üç bardak verdim. Bana, şimdi yeşil renkte olan bu marulları, yarın farklı renklerde gösterip gösteremeyeceğini sordum. O da bir usta edasıyla, tabii ki göstereceğini ve bunun çok kolay olacağını söyledi. Hemen içi su dolu olan üç farklı bardağa, üç farklı gıda boyasını ekledi. Yani bardakların içerisinde bir adet kırmızı, bir adet sarı ve bir adet mavi renkte suyumuz oluştu. Daha sonra her bardağın içerisine birer tane marul yaprağını yerleştirdi. Bundan sonrası için bir gece bekleyeceğimizi ve yarın bana bir sürprizi olacağını söyledi. Ben de sanki bilmiyormuş gibi, acaba ne olacak edasıyla ellerimi ovuşturdum ve mutfaktan çıkıp beklemeye koyulduk. Ertesi sabah yatağımda uyur uyanık bir şekilde saatin alarmını çalmasını beklerken, yorganımın çekiştirildiğini fark ettim. Bir de baktım, oğlum yatan ayak ucumda beni uyandırmaya çalışıyor. Gözümü açtığımda, yüzündeki mutlu ifade benim de yüzümü gülümsetti ve güne gülümseyerek, güzel bir şekilde başlamama sebep oldu. Kalktım ve hiç konuşmadan birlikte mutfağa gittik. Mutfağın kapısında bana gözlerimi kapatmamı ve o aç demeden açmamı söyledi. Ben de onun istediği şekilde gözlerimi kapattım ve mutfaktan içeriye doğru ilerledim. Bana açabilirsin dediğinde gözlerimi açtım ve karşımda üç farklı renkte çok güzel gözüken kırmızı mavi ve sarı marul yaprakları duruyordu. Onun yüzündeki başarmanın sevinci, mutluluğu; benim yüzümde de (sanki ilk defa görüyormuşum gibi -sahte de olsa-)şaşkın ifade. 
Aslında oğlum bu deneyi yaptığında, hem daha önceden öğrenmiş olduğu bilgisini tazelenmiş oldu, hem başarma sevincini yaşamış oldu, hem de gözlem yapma, neden-sonuç ilişkilerini kavrama gibi becerileri kazanmış oldu. Ben de hem gıda boyalarını boş yere çöpe atmamış ve bu şekilde israf etmemiş, hem de oğlumu sevindirmiş ve bir şeyleri öğrenmesine sebep olmuş oldum. 
Bu aktiviteyi yaparken kullandığımız malzemelerimiz ise: 
- Üç marul yaprağı
- Üç içi su dolu bardak
- Üç farklı renkte gıda boyası

Bu yaptığımız deneyden, bazı maddelerin (gıda boyası gibi) kullanımının zararlı olmasına rağmen, bunları yarara çevirebilmeyi de öğrenmiş olduk. Tabi benim elimde gıda boyalarından bir miktar daha kaldı, hepsini bitiremedik. Bunlarla da birkaç gün içerisinde, küçük oğlum için evde doğal oyun hamuru yapmayı düşünüyorum. 

18 Mart 2018 Pazar

Çanakkale Zaferi ve Berlin





Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
 Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? 
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Mehmet Akif Ersoy

Bugün 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Çanakkale Şehitleri'ni Anma Günü. Çok özel, çok değerli ve de çok anlamlı bir gün. Şanlı tarihimizin en büyük zaferleri arasında yer alan Çanakkale Zaferi, kahraman Türk askerlerinin ve büyük Türk milletinin neleri başarabileceğinin en güzel kanıtıdır. Bugün ya da bu hafta boyunca okullarımızda bu önemli gün, çeşitli etkinliklerle kutlanmakta ve hayatlarını hayatımız için feda eden atalarımız anılmaktadır. Ancak bizim gibi yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları ve bunların çocukları, bu tür etkinliklerden maalesef mahrumdur. Buranın eğitim sisteminde, müfredatında böyle etkinlikler olmadığı için, çocuklarımıza böyle önemli günleri evde hatırlatmalı ve en güzel şekilde anlatmalıyız diye düşünüyorum. Sadece okul tatillerinde vatan toprağını gören, oraya gitmek için gün sayan Türk çocuklarımızın, bu vatan topraklarının nasıl kazanıldığını; bir lokma dahi ekmek bulamayan eşsiz kahramanlarımızın, binlerce kez ölümle burun buruna gelmesine rağmen, hayatlarını vatan için nasıl feda ettiklerini, şehadet şerbetini gözünü kırpmadan içtiklerini mutlaka anlatmamız gerektiğini savunuyorum. 
Ben de bugün, elimden geldiğince ve çocuklarımın anlayabileceği şekliyle, bu önemli günü evde anlatmaya karar verdim. Tabii ki şu anda Çanakkale'de olsaydık, oranın atmosferi ile, oranın tarihi kokusuyla, şehitlerimizin anıtları başında bu önemli günü daha güzel anlatabilirdim. Ancak evde elimden geldiğince, gücümün yettiğince anlatmaya çalıştım.
Nasıl anlatabileceğimi düşünürken, aklıma çok önceden izlemiş olduğum bir televizyon dizisindeki sahne geldi. Oradan başlamayı uygun buldum ve çeşit çeşit yemek yapmamaya, daha sade bir sofra kurmaya karar verdim. Bu akşam için sadece çorba ve salata hazırladım. Tabii yemeği gören benim küçükler hemen, ya başka bir şey yemek istediklerini ya da hiçbir şey yemeyeceklerini söylediler. Ben de onlara, bundan tam 103 yıl önce atalarımızın, kahraman askerlerimizin güzel vatanımızı korumak ve bayrağımızı dalgalandırmak için çok büyük bir mücadele verdiğini ve bu mücadele esnasında bazı günler sadece çorba, üzüm hoşafı ve yarım ekmek; bazı günler ise bunları da bulamayıp aç karnına savaştıklarını söyledim. O günlerde eli silah tutan bütün gençlerin, hatta birçok çocuğun asker olduğunu ve birçoğunun da evlerine geri dönemeden orada şehit olduğunu anlattım. Bu çocukların ve gençlerin savaş cephelerinde yiyecek bir lokma ekmek dahi bulamadıklarında, 30 metrekarelik bir alandaki otları yiyerek karınlarını doyurduklarını ve bu şekilde kahramanlık ve fedakarlıkla savaşarak vatanımızı koruyup, kurtardıklarını söyledim. Şimdi kendilerinin muazzam bir sabah kahvaltısı yaptıklarını, her istediklerinden bolca yediklerini ve yarını düşünerek "Acaba yiyecek bulabilir miyim?" kaygısı yaşamadıkları için şükretmeleri gerektiğini; bu yüzden şimdi bu sofrada olan çorba ve salatayı yemeleri gerektiğini söyledim. Büyük oğlum bu anlattıklarımdan etkilenmiş olacak ki, hemen tabağına koymuş olduğum çorbayı yemeye başladı ve çok lezzetli olduğunu söyledi. Bugünü anlatmak için böyle bir başlangıç yapmanın çocuklar için daha ilgi çekici olacağını düşündüğümden dolayı, akşam yemeğini böyle değerlendirmiş oldum ve bizim evde işe de yaradı. Daha sonra çok akıllarını karıştırmayacak şekilde, yaşlarına uygun olarak, kısaca tarihi, basit bilgiler de verdim. Son olarak "Kınalı Hasan" hikayesini anlattım. Vatan demenin sadece üzerine bastığımız kara toprak, ya da sınırları haritayla çizilmiş bir coğrafya parçası olmadığını; bedelinin kanla, canla ödendiği, bu uğurda bir çok annenin evlatsız, evladın babasız kaldığı bir yer olduğunu ve bunun değerini çok iyi bilmemiz gerektiğini söyledim. Birilerinin bu vatan uğrunda nefesini kaybettiği için, bizlerin özgürce nefes aldığını ve bugün onları saygıyla anmamız gerektiğini anlattım. Tabii ki çocuklarımın yaşları küçük olduğu için çok fazla tarihi ayrıntılara girmedim, ama bence bugünün önemli bir gün olduğunu; topraklarımızı korumak ve kurtarmak için neler yaşandığını kısaca anlatmış oldum. En azından 18 Mart denildiğinde, bu günün takvim yaprağının herhangi bir sayfası olmadığını öğrendiler. Benim gibi yurtdışında yaşayan annelere ya da Türkiye'de yaşayıp da, çocuğu henüz okula gitmemiş ve bu günün önemini evde anlatmak isteyen annelere tavsiye edebileceğim bir yöntem olmuş oldu.  
Bu yazı aracılığıyla tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor; ruhları şad, mekanları cennet olsun diyorum.