Az önce ben çamaşırları katlarken, ev birbirine girmiş. Oturma odasını, oyuncaklar halı gibi kaplamış, çekmecelerdeki çoraplar dışarı çıkmış, mutfakta da tencere-tava yerlerde. Tam biraz sesimi yükselteyim dedim, sonra aklıma bu sabah okumuş olduğum bir hikaye geldi. Gerekli-gereksiz, önemli-önemsiz bir çok kere yaramazlıklarından ya da başka küçük şeylerden dolayı kızdığımız, bağırdığımız çocuklarımız bir daha bu yaşlarına geri dönmeyecekler. Büyüdüklerinde bir daha kirli elleriyle masaya, koltuklara dokunmayacaklar, etrafı dağıtmayacaklar. Bir daha parka gidelim diye ısrar etmeyecekler. Biz sadece bugün kızdığımızla kalacağız. Yarın da bu günleri mumla arayacağız. Her şeyin telafisi oluyor da, zamanın asla! Şimdi sizinle sabah okumuş olduğum ve az önce hatırladığım hikayeyi paylaşmak istiyorum.
OKUNMAYA DEĞER BİR HİKAYE !
Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer koltukta sessizce oturup kalmıştı. Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu:
-Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim. “Kahverengi gömlekle gidiversen nolur! muş. Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun?
-Tamam bey, bitti işte.
Adam açık mavi gömleği hışımla aldı;
-Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar.
Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı;
-Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.
-Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım. Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara ‘Hoş geldin’ demeliyim.
Adam bir sürü söz daha söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı. Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, “Bir kaza yapmasa bari”.. Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, rahatlatmaya çalıştı.
-Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim.
Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi. Biraz sonra çocuklarına seslendi
-Kahvaltınız hazııır!
Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti.Son dakika haberi anonsuyla, radyonun sesini biraz daha açtı. Radyo’da zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı. Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. “Geç kaldım diye acele edip acaba o da” Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı.
-Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın tamam mı?
Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler aldı, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı. Gözyaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman böyle öfkeli değildi.
-Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak akıllarında?
Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı. Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; “Haberleri mi dinledin?” diye sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi. Hanımı zorlukla sordu;
-Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?
-Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim”
O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.
-Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne yapalım, ben de geri döndüm.
-Alıntı-
NE ZAMAN ÖLECEĞİMİZİ, BAŞIMIZA NE GELECEĞİNİ HİÇBİR ZAMAN BİLEMEYİZ. BU YÜZDEN SEVDİĞİNİZ İNSANLARLA AYRILIRKEN HEP GÜZEL HATIRLANACAĞINIZ BİR ŞEKİLDE VEDALAŞIN. BAZI ŞEYLERİN TELAFİSİNİ ETMEK İÇİN FIRSATINIZ OLMAYABİLİR BİR DAHA…
Bu evden çıkma davası bende büyük takıntıdır. En çok Bilgiç'le kavga ederiz o sırada. Kapıda servis bekler, bizimkinin kıyafeti en son attığı yerdedir, eksik bir şeyi vardır,benim cinler tepeme çıkmıştır. Sinir olmuşuzdur birbirimize. Ama tam kapıdan çıkarken "öpsene" diyerek söylenirim, kızıyor olmam fark etmez evden çıkarken öp anneyi diye sarılırım öyle gider. Aksi halde içim içimi yer. Bir de hepimizin tepsinin tası atmış, birbirimize gerilmiş dolanıyorsak içimizden birisi "Biz sevgi dolu bir aileyiz!" diye sinirli bir şekilde bağırır , hepimiz gülümserken gevşeriz.
YanıtlaSilÇocuklar büyüdükçe daha dağınık ,daha söz dinlemez ve daha çıldırtıcı oluyorlar. Ama yirmi dört saat söylenerek varacak bir yer yok. Hepimiz o yaşlardaydık hangi söylenme işe yaradı. Ama sevgi, kucaklama, öpme. Hep işe yarar. İçimizi sıcacık yapar.
Çenem düştü :)
Evden çıkma olayı bizim evde de her sabah dolu dolu yaşanıyor. Son dakikaya kadar hep bir oyalanma durumları oluyor. Son saniye apar topar çıkıyoruz. Ben de çok söyleniyorum ama sonra pişman oluyorum. Sonuçta sarılmadan, öpmeden ayrılamıyoruz tabii ki biz de:) Bu da hayatın tadı tuzu olsa gerek. İnşallah ömrümüzün geri kalanı tatlı geçer. 🙏
SilÇok çok güzel bir hikayeydi. İnsan yaş aldıkça sevdiklerini bıraktığı gibi bulamama endişesi güdüyor, bu nedenle ben de elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum kırgınlıklara. Hem kırmak çok basit ve çok hızlı bir işlem. Gönül almak tam tersi..
YanıtlaSilHayat boyu kıran ve kırılanlardan olmayalım umarım :)
Gerçekten öyle. Kırmak bir saniye, toplamak belki ömür boyu. Hele çocuk kalbi daha hassas. Unutmuş gibi görünüyor ama hep bir derinliklerinde saklıyorlar.
SilSon cümlene de bayıldım. Ben insanları kırmayı sevmem ama kırılmayı da hiç sevmem. Çünkü kırılınca benim toplanmam çocuklarınkinden daha zor. Amin, inşallah kırmadan ve kırılmadan bir ömür geçiririz. 🙏
hikaye ne güzeldi yaaaa :) ilk başta sölediklerin de doğru kii. amaan dağıtsınlar yaramaz olsunlar yaaaa daha iyiiii :)
YanıtlaSilEvet, hikayeyi ben de çok beğendim ve çok etkilendim. Doğru söylüyorsun, yaramaz çocuk iyidir.😀
SilKıyamam onlara ya ev onların evi çok bencil davranmamak lazım hiç beklenmedik eşyalarla ne oyunlar kurarlar onlaruyuduktan sonra oyuncakları toplarken o kurulan oyunu bozmak gelmiyor içimden ne çok hayal var orada kıyamam😔
YanıtlaSilÇok doğru, geçen günler oğlum legolarla öyle güzel bir şey yapmış ki, bozmaya kıyamadım. Öylece kutusunda da sığmadı. Yemek masasının üzerinde beklettim. Sonra kendisi bozdu. 😊
Silya doğru bak ben küçükken çocuklara keşke hiç kızmasaydım diye düşünüyorum bazen, yuvadan uçtular çünkü..Ama işte annelik kolay değil her zaman sakin kalınmıyor ufak tefek kızmalar ,kaş çatıp parmak sallamalar ama sonrasında sarılıp doya doya koklamalar olmazsa olmaz:) Hikayede alınacak çok güzel bir ders var.kırıp dökmeden yaşayacağımız günler dilerim.
YanıtlaSilEvet, hikayeyi okuduktan sonra insan kendi kendine şöyle bir düşünüyor. Ya kızıp, bağırdıktan sonra bir daha görme imkanım olmasaydı? Düşünmesi bile kötü. O yüzden ben de herkese mutlu, gülücükler saçan, güzel ve uzun yıllar dilerim
Sil2 yaşından itibaren yürümeye de başlayan çocukların yüzde 99 u çekmeceleri karıştırıp , ortalığı birbirine katar. Biz de böyleydik. Anne baba olarak görevimiz tehlikeye düşmeden ortamı korunaklı yapıp bu hareketlerine belli bir süre katlanmak. Bağırıp çağırıp çözüm değil. zaten 5-6 yaşlarına gelince bu hareketlleri bırakıyorlar. ama devamlı gözümüz üzerinde olmalı. birşeyleri ağızlarına, burunlarına,kulaklarına da koymak bu yaşlarda çok oluyor.
YanıtlaSilAynen öyle, yakalanınca da çok mahsun bakıyor. İnsan kızamıyor zaten. 🤗
Sil